top of page
  • Zehra Yavuzcan

Afrika’nın Osmanlı Yadigarı Camileri

Özet

Osmanlı Devleti’nin fethettiği topraklardaki ilk faaliyetlerinden biri İslam’ın nişanesi eserler inşa etmek olmuştur. Bu eserlerin ülkemizde birçok örneği bulunmakla beraber bazıları da Osmanlı Devleti’nin ulaştırdığı yardımlarla Afrika insanının inşa ettiği yapılardan oluşmaktadır. Afrika da minnettarlığının nişanesi olarak kıtalarında yer alan eserlerde Osmanlı’nın adını yaşatmaktadır. Bir zamanlar Osmanlı hakimiyetinde bulunan ya da Osmanlı Devleti yardımıyla inşa edilen yapılardan bazıları hala işlevini sürdürmektedir. Afrika halkı bir vefa örneği olarak Sultan Abdülaziz döneminde yardım talebinde bulunarak inşa ettikleri camiye sultanın adını vermişlerdir. Bu çalışmada Osmanlı döneminde Afrika kıtasında yapımı tespit edilen camiler ele alınacaktır. Osmanlı Devleti'nin Afrika kıtasına adım atması, Yavuz Sultan Selim'in 1517 yılındaki Mısır Fethi ile gerçekleşmiştir. Osmanlı, Afrika’nın kuzey doğusunda bulunan Mısır’dan sonra güneye doğru ilerleyerek Eritre, Cibuti, Somali ve XIX. yüzyılda Etiyopya’nın kuzeyini hakimiyeti altına almıştır. Bu hakimiyetin ardından bölge Habeşistan Eyaleti olarak adlandırılmıştır. Osmanlı Devleti, bu fetihler ile birlikte Afrika'ya birçok hayır kurumu armağan etmiştir.


Somali’deki Osmanlı Camileri

Somali, Osmanlı Devleti’nin Habeşistan eyaleti içerisinde inşa ettiği eserler bakımından zengin bir coğrafyadır. İnşa edilen eserler arasında; cami, deniz feneri, liman, kütüphane ve belediye binası başta olmak üzere birçok işleve sahip yapılar mevcuttur. Bu uğraşlar sonucunda bölge XIX. yüzyıl Afrikası’nın gelişmiş yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Hala aktif bir şekilde kullanılan Osmanlı’nın açtırdığı kuyu ana su kaynağı olarak hizmet vermektedir. Günümüzde Türkiye’nin de yardımlarıyla Afrika’da açılan su kuyuları Osmanlı Devleti’nden kalan bir miras olarak görülebilir.


Abdülaziz Camii Restorasyonu

Abdülaziz Camii, Somali’nin başkenti Mogadişu’da Osmanlı tarzını yansıtan bir mihrap özelliği ile dikkat çekmektedir. XVI. yüzyılda Portekiz tehdidi altında olan Somali’nin Mogadişu halkı da, Portekizlilere karşı ilk olarak kendi imkanlarını seferber ederek mücadele etmiştir. Sonrasında İstanbul’a haber gönderme ihtiyacı hasıl olmuş, Osmanlı Devleti’nden yardım istenmiştir. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman, bölgeye donanmasını göndererek bu coğrafyanın Osmanlı topraklarına ilhak edilmesini sağlamıştır. Bu uğraşlar sırasında donanmanın komutanlarından olan Abdülaziz Paşa, şehre büyük bir deniz feneri ve mescit inşa ettirmiştir. Bu mescit zamanla bahçe, hazire, su kuyusu ve minare gibi ilavelerle bir külliyeye dönüşmüştür. Sınırları içerisinde bulunduğu Abd-i Aziz bölgesinin de sembolü haline gelmiştir. Maalesef Abdülaziz Camii, Somali iç savaşı gibi çeşitli çatışmalarda zarar görmüştür. Bu tahribatlar sonrası uzun süre metruk halde kalan cami 2013 yılında Türkiye Diyanet Vakfı tarafından restore edilmeye başlanmış ve 2015 yılında restorasyon tamamlanarak cami yeniden ibadete açılmıştır.


Sudan’daki Osmanlı Camileri

Sözlükte “siyah” anlamına gelen Sudan’ın ismi Arapça sûd kelimesinin çoğulundan gelmektedir. Sudan’ın yapılan arkeolojik araştırmalar ile birçok eski medeniyete ev sahipliği yaptığı anlaşılmıştır. Bir süre Hristiyan misyonerlerin etki alanına da giren Sudan’da İslamiyet VII. yüzyıl itibariyle yayılmıştır. Bunun yanında bölgede Türk hakimiyeti Turan Şah ve Eyyubilere dayanırken, Osmanlı hakimiyeti Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşanmıştır. Osmanlı Devleti yönetimde olduğu müddet boyunca bölgede imar faaliyetleri yürütmüş, yeni alanlar oluşturmuştur.


Sudan’ın kuzeydoğusunda, Kızıldeniz kıyısında bir liman kenti olan ve asırlar boyunca Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Sevakin Adası da ticari ve ekonomik öneminden dolayı Sudanlılar tarafından “Afrika’ya açılan kapı” olarak nitelendirilmektedir. Mısır’ın fethi sonrası Sudan’a yerleşmeye başlayan Osmanlı Devleti, Müslümanların koruyuculuğunu üstlenmesi sayesinde Sudan’daki mahalli sultanlıkları kendisine bağlı hale getirmiştir. Osmanlı’nın buradaki hakimiyeti, o dönemde Müslümanları zor durumda bırakacak Portekizlilerin bölgede kazandığı gücü engellemek için çok önemli olmuştur. Osmanlı adada stratejik bir önem taşımasından dolayı kale inşa ettirmiş; su kuyuları açarak, Hanefi ve Şafi Camii gibi önemli mescitler oluşturarak halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bölgede kalelerin ardından idari binalar, camiler, hanlar, hamamlar inşa etmiştir. Kızıldeniz, ticari önemi büyük olan Sevakin Adası sayesinde Osmanlı’nın iç denizi haline gelmiştir. Türkiye’nin bölgedeki Osmanlı mirasına sahip çıktığı, TİKA tarafından Osmanlı dönemine ait Hanefi ve Şafi camileri ile gümrük binasının restore edildiği bilinmektedir.


Tunus’taki Osmanlı Camileri

Türk tarihinde önemli bir konuma sahip olan Cerbe Adası, günümüze kadar ulaşan birçok tarihi eser, mimari yapı ve bu coğrafyaya ait çeşitli kültürel zenginlikleri yansıtan bir mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Bu zengin miras içerisinde sayılabilecek en önemli eserler arasında Cerbe Adası’nın en kalabalık kasabasında bulunan Türk Camii yer almaktadır.


Türk Camii

Tunus’un Cerbe adasındaki Cezayir Meydanı’nda yer alan Türk Camii herhangi bir kitabeye sahip değildir. Bu sebeple inşa tarihi konusunda bir bilgi bulunamamış ve kaynaklarda bir kayda da rastlanmamıştır. Eser Tunus’ta inşa edilen eserlerin yanı sıra Libya’da Osmanlı devrinde inşa edilen camilere benzemektedir. Dolayısıyla Cerbe adasının Osmanlı Devleti’nin eline 1560 yılında kesin olarak geçişinin ardından Trablusgarp Beylerbeyliği’ne idari yönden bağlandığı 1626 yılına kadarki dönemde inşa edilmiş olmalıdır. Günümüzden yaklaşık yüzyıl önce yapılan onarım sırasında genişletilen camiye son dönemde kıble yönündeki mekanlar kaldırılarak üç sıra halinde yirmi dört kubbe ile örtülmüş bir bölüm eklenmiştir (Pektaş, 2012).


Libya’daki Osmanlı Camileri

Ülkenin adı olan 'Libya' eski Mısırlıların Nil’in batısında yaşayan Berberiler için kullandıkları "Lebu" sözcüğünden gelmektedir. Sözcük eski Yunanca’ya 'Libya' olarak geçmiştir (Ceylan, 2023).


Turgut Reis Külliyesi

Turgut Paşa Külliyesi


Ünlü Türk denizcisi Turgut Reis tarafından yaptırılan cami, türbe ve hamamdan oluşan bu külliyeye sonradan iki türbe daha ilave edilmiştir. 15 Ağustos 1551 tarihinde, Malta şövalyelerinin elinde bulunan Trablusgarp’ı fetheden Turgut Reis 1556-1565 yılları arasında burada beylerbeyi sıfatıyla görev yapmıştır. Malta kuşatması sırasında 23 Haziran 1565 Saint John şövalyelerine karşı Saint Elmo Kalesi’ne gerçekleştirilen bir saldırıda şehid düşen Turgut Reis’in naaşı Trablusgarp’a getirilerek yaptırdığı külliyeye defnedilmiştir.


Turgut Reis, Trablusgarp’ın kuzeyine hakim bir tepe üzerinde önce bir kale inşa ettirmiş, daha önce 1510 yılında tahrip edilen büyük caminin kalıntılarının üzerine de Turgut Reis Sarayı diye anılan kendi sarayını yaptırmıştır. Burada şövalyelerin inşa ettirdiği bir şapelin üstüne yapılan caminin kitabesinden binanın 1551 yılında inşa edildikten sonra 1604’te Ali Bey tarafından yeniden ihya edildiği anlaşılmaktadır. Cami planı itibariyle zaviyeli Osmanlı camilerine benzerliğiyle dikkat çekmektedir (Yıldırım, 2012).

Turgut Reis Camii Kitabesi


Murat Ağa Camii

Cami ismini, Osmanlı Devleti’nin Libya’ya atadığı ilk Vali Murat Ağa’dan almıştır. Yaklaşık beş asırlık bir geçmişe sahiptir. Askeri amaçlar için 1521 yılında kale olarak planlanarak inşa edilen yapı, İspanyol tehlikesinin bertaraf edilmesinin ardından Murat Ağa tarafından camiye çevrilmiştir. Cami, 2013 yılında uğradığı bombalı saldırıya rağmen günümüzde de ayakta olup, bölgede en çok cemaate sahip olma özelliğini korumaktadır.

TİKA Koordinatörü Gıyaseddin Karatepe’nin aktardığına göre; 1535 yılından itibaren cami olarak hizmet vermekte olan bina, Osmanlı Devleti'nin Libya’daki en eski camisi hükmündedir. Cami, askeri savunma döneminden kaldığını gösteren mazgallarla hem kale ve hem de cami olma özelliğini korumaktadır.


Gurgi Camii

Libya’nın başkenti Trablus’ta bulunan tarihi bir camidir. Dönemin Osmanlı Devleti eyaletlerinden biri olan Trablus’ta Karamanlı Yusuf Paşa’nın emri ile 1795 ile 1832 yılları arasında inşa edilen Gurgi Camii, Kaptan Mustafa Gurgi’nin yetkileri dairesinde oluşturulmuş ve onun adıyla anılmıştır. Camiye ismi verilen 'Gurgi' kelimesi 'Gürcistan’dan gelen' manasını içermektedir. Şu anda caminin girişinin sağ kısmında Mustafa Gurgi’nin ve ailesinin mezarları bulunmaktadır (Ceylan, 2023).


Cezayir’deki Osmanlı Camileri

Osmanlı’nın nice fetihlerine sahne olan yeni çağda şüphesiz Afrika, Asya ve Avrupa’nın en güçlü devleti olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Cezayir sahillerinde başlayan Kuzey Afrika’daki varlığı kısa zamanda 1516 ve 1517 yıllarında Memlükler üzerine gerçekleştirdiği seferlerle devam etmiştir. Bu seferlerin başarıyla sonuçlanmasının ardından hakimiyet alanına tüm Kuzey Afrika sınırları dahil olmuştur. Bu tarihten sonra Cezayir, Trablusgarp ve Tunus, eyaletler şeklinde idari birimlere dönüşmüştür (Tanrıkulu, 2017).


Osmanlı’nın hüküm sürdüğü yıllarda Cezayir hemen hemen günümüzdeki sınırları içinde yer almaktaydı. Cezayir, 1517 yılında Ridaniye Savaşı ile Osmanlı Devleti’ne geçmiştir. Oruç Reis ve Barbaros Hayreddin Paşa, Cezayir’i İspanyollara karşı güvence altına almak istemiştir. Cezayir’i ele geçirip egemen olan Barbaroslar daha sonra kendi istekleriyle Osmanlı’ya tabi olmuşlardır. XVII. yüzyıldan önce Osmanlı Devleti tarafından yönetilirken sonrasında 1837 yılında Fransızların hakimiyeti altına girmiştir. Bu tarihe kadar Osmanlı idaresinin bu bölgelerdeki varlığı, Avrupa sömürgeciliğinin Kuzey Afrika’da yayılamamasında en önemli etkenlerden birisi olmuştur. 1860’lı yıllarda yazılan bir makaleye göre Cezayir’de 13 cami, 109 mescid, 32 türbe, 12 zaviye gibi toplam 176 dini yapı olduğu söylenmektedir. Günümüze ise çok azı gelebilmiş ve korunmuştur.


Keçiova Camii

Cami, Cezayir’in eski şehri olarak bilinen Osmanlı zamanının en önemli merkezlerinden Kasbah bölgesindedir. 1520 yılında Barbaros Hayreddin Paşa tarafından inşa ettirilen cami, bağımsızlığın sembolü olmuştur. 1830 yılında başlayan işgalde halkın dinine ve ibadet yerlerine, örf ve adetlerine dokunulmayacağı hükmü verilmiş olmasına karşın Keçiova Camii katedrale çevrilmiştir. Bu olaya direnen halktan dört bin Cezayirli Müslüman kurşuna dizilerek katledilmiştir. Bu yüzden caminin ön kısmında yer alan meydana Şehitler Meydanı adı verilmiştir.


İşgalcilerin katedrale çevirdiği camiyi, ancak 1962 yılında bağımsızlığını kazanmış olan Cezayir, mihrap duvarını inşa ederek tekrardan cami olarak ibadete açmıştır. Bağımsızlık kazanıldıktan sonra ilk Cuma namazı 2 Kasım 1962 yılında burada kılınmıştır. Daha sonrasında cami depremde zarar görüp ibadete kapatılmıştır. Camiyi Türk İş birliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) Başkanlığı tekrardan aslına uygun biçimde restore ettirmiştir. Yıkılma tehlikesi yaşayan minareler aynı taş ocağındaki taşlarla yeniden inşa edilmiştir.


Etiyopya’daki Osmanlı Camileri

Günümüzde Etiyopya, Sudan, Cibuti ve Somali devletleri Osmanlı Devleti zamanında Habeş Eyaleti sınırları içerisinde bulunmaktaydı. Eyalet XIX. yüzyılda Mısır Hidivliği’ne bırakılmıştır. Ardından İtalyanların 1885 yılında bölgeye gelmelerine kadar Osmanlı hakimiyeti altında kalmıştır. Osmanlı’nın Habeş eyaletini fetheden paşası Özdemir Paşa, Bundiye kentine birçok cami ve mescit inşa ettirmiştir. 1559 yılında vefat eden paşanın cenazesi buradaki türbeye defnedilmiştir. Sonrasında oğlu, Musavva’da inşa ettirdiği türbeye naaşını naklettirmiştir.


Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti döneminde yapılan birçok eser günümüze ulaşamamıştır. Harar ismi verilen bölgede hala Osmanlı soyundan gelme Türk aileleri bulunmaktadır. Buradaki Türk ailelerinden beş ailenin kaldığı Osmanlı’dan kalma bir tarihi konsolosluk da mevcuttur. TİKA bölgede ayakta kalan Osmanlı mirası eserleri restore ederek Afrika’nın ilk konsolosluğuna proje kapsamında kültür ve dil merkezi, yönetim birimi, misafirhane, tarihi eserlerin sergileneceği müze tarzında bir bölüm ve dinlenme alanları da inşa etmiştir.


Güney Afrika’da Osmanlı Camileri

Ümit Burnu'ndan Hacc’a giden ilk Müslüman Hasanüddin Efendi, Mekke'yi, Medine'yi ve Osmanlı coğrafyasını bölge Müslümanlarına anlatmış, yerli Müslümanlar Sultan Halife Mahmud'a camilerde dua etmişlerdir. Bu dönemde Güney Afrika'nın Port Elizabeth şehrinde bir caminin maddi imkanlardan ötürü inşasının yarım kalması yerli halkı yardım arayışına sevk etmiştir. Bu yardım çağrısına kayıtsız kalmayan Osmanlı Devleti Ümit Burnu'na Ebubekir Efendi adında bir fıkıh profesörü de yollamış ve orada bir okul açmıştır. Port Elizabeth Müslümanları kilometrelerce mesafede onları düşünen Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han'a minnettar kalmış ve caminin ismini Mescid'ul Aziz koymuşlardır.


Güney Afrika’da Port Elizabeth semtinde inşa edilen camiye Sultan Abdülaziz Han’ɪn bağɪşɪ vesilesiyle Servet-i Fünun’da yer verilmiştir. (1865) Bu cami halen Mescid’ul Aziz adıyla anılmaktadır.

1896 yılında İngilizler, Mescid'ul Aziz mabedinin bulunduğu bölgenin yeni yasalara göre beyazlara ait olduğunu iddia ederek caminin yıkılmasına karar vermiştir. Müslümanların şiddetli tepkisiyle karşılaşan İngilizler, Müslümanlara para ödeme ve başka yerde cami yapabilecekleri teklifi ile gelmişlerdir. Bunun üzerine başka seçeneği bulunmayan yerli Müslümanlar bu miktar ile beraber yeniden para toplayıp büyük bir cami yapmışlar ve 1901 yılında tamamlanan camiye yine Mescid'ul Aziz adını vermişlerdir. Birçok badireyi atlatarak Müslümanların sahip çıktıkları Mescid'ul Aziz bu şekilde günümüze kadar ulaşmıştır. Dünyanın bir ucunda Afrika’nın en güneyinde bir Türk hükümdarının ismini taşıyan bu caminin tüm ihtişamıyla halen ayakta durması, Türk milletinin Güney Afrika'da bile ne kadar köklü bir geçmişe sahip olduğunun açık bir delilidir (Gençoğlu, 2020).


Sultan Abdül Hamid Han adına yaptırılan ve Cape Town’da halen faal olan Nur’ul Hamidiye Cami, 1884


Sonuç

Afrika ülkelerinin özellikle daha kapsamlı bir şekilde hakim olunan Kuzey Afrika ülkelerinin her birinin Osmanlı dönemindeki tarihi iyi incelendiği zaman sömürgeciliğin gerçek manada Afrika kıtasında yerleşmesinin neden XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar, hatta XX. yüzyılın başına kadar sarktığı anlaşılacaktır. Afrika’da Osmanlı, kendisinden önceki hiçbir devlet gibi davranmamış, Afrika halkını baskı altına almamış, bilakis onlara hizmet etmiştir. Kendi devletinde yetiştirdiği ilim insanlarını Afrika yerlilerinin ilmi, güvenliği için asırlarca seferber etmiştir. Bu ilim insanları Afrika’daki mevcut sorunları bir rapor halinde Osmanlı Devleti’ne sunmuştur. Ardından maddi ve manevi olarak ihtiyaç duyulan kurumlar inşa edilerek birçok sorun çözüme kavuşturulmuştur. Kendi dillerini ve dinlerini öğreten bazı sömürgeci devletlerin aksine, Osmanlı Afrika’yı kendi kültürünü yaşaması konusunda özgür bırakmıştır. Minnettarlığını, inşa edilen eserlerinde Osmanlı’ya dair izler bırakarak gösteren vefalı Afrika insanının Türkiye ile kurduğu derin dostluk günümüzde yaşanan birçok güzel örneğin yanı sıra Türkiye’ye dualarında dahi yer vermelerinden anlaşılmaktadır.


Kaynakça

Adıgüzel, Adnan. (2017) “Afrika’da İslamiyet - Dünü, Bugünü, Yarını-, Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı, 22-23 Nisan, İstanbul.

Barlak, Yasemin. (2021) “XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin Babülmendeb Stratejisi”, Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Dergisi, Cilt 8, Sayı 1.

Bostan, İdris. (1990) “Orta Afrika’da Nüfuz Mücadelesi ve Osmanlı İmparatorluğu (1893 - 1895)”, Belleten, Cilt 54, Türk Tarih Kurumu.

Ceylan, Celal. (2023) Mağribin Köklü Medeniyeti: Libya, Değer Dergisi.

Çalik Orhun, Fatma. (2019) “Sevakin: Osmanlı İmparatorluğu’nda Kuzeydoğu Afrika Limanı”, Tarih ve Gelecek Dergisi, Cilt 5, Sayı 1.

Gençoğlu, Halim. (2020) “Sultan Abdülhamid’in Afrika Siyaseti ve Osmanlı Hilafeti”, Gerçek Hayat.

Kavas, Ahmet. (2019) Geçmişten Günümüze Afrika, Alelmas Yayıncılık, İstanbul.

Nour, Tarig Mohamed. (2005) “Siyah Afrika’da Osmanlı Şehirleri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Sayı 6.

Nuri, Mehmed ve Naci, Mahmud. (2018) Trablusgarp -Osmanlı’nın Son Suğur-i İslamiyesi-, Alelmas Yayıncılık, İstanbul.

Özkan, Selim Hilmi. (2011) “XVIII. Yüzyılın Başlarında Kuzey Afrika”, Avrasya Etüdleri.

Pektaş, Kadir. (2012) “Türk Camii”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 41, s. 535 – 536, İstanbul.

Şahin Allahverdi, Reyhan. (2013) “Kızıldeniz’de Osmanlı Hakimiyeti: Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Habeşistan Beylerbeyliği (1561-1567), Studies of The Ottoman Domain, Cilt 3 Sayı 5.

Şahin, Harun ve Karaköy Fırat. (2018) “Doğu Afrika’nın Dünyaya Açılan Penceresi: Cibuti”, 2. Uluslararası ASSAM İslam Birliği Kongresi, İstanbul.

Tanrıkulu, Murat. (2017) “Batılı Devletlerin ve Türklerin Afrika’ya Yaklaşım Farklılıkları: Haritalarda Afrika ve Kolonial Kartografya”, Akademik Bakış Dergisi, Kırgızistan, Sayı: 61.

Yenişehirlioğlu, Filiz. (1989) Türkiye Dışındaki Osmanlı Mimari Yapıtları, Dışişleri Bakanlığı, Ankara.

Yıkmaz, Yusuf. (2019) “On Dokuzuncu Yüzyılda Güney Afrika’da Bir Osmanlı Alimi Ebubekir Efendi”, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 14, s 241-257.

Yıldırım, İbrahim (2012) “Turgut Reis Külliyesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: 41 İstanbul.

Yılmaz, Tuğrul Oğuzhan. (2018) “Türklerin Sudan’daki Hakimiyet ve İdaresi”, Türk Dünyası Araştırmaları, Cilt 118, Sayı 233.


İnternet Kaynakları

https://www.diyanethaber.com.tr/libyadaki-osmanli-eseri-murat-aga-camii-5-asirdir-ayakta https://www.tika.gov.tr/tr/haber/tunus'un_cerba_adasi'nda_bulunan_tarihi_turk_camisi'ne_donanim_destegi-25647, 3 Ekim, 2016.

https://www.bidunyahaber.org/cezayir-ve-etiyopyadaki-osmanli-izleri/

Efe Tanay, Afrika’da Unutulan Osmanlı İzleri, 18 Şubat 2022.

265 görüntüleme
bottom of page