top of page
  • Yazarın fotoğrafıMoussa Hissein Moussa

Bülten | Afrika Birliği Örgütü’nün Kuruluşunda Etiyopya’nın Rolü


GİRİŞ


İki dünya savaşları arasında stratejik nedenler yüzünden Afrika devletlerine yönelik sessiz bir dış politika yürüten, o zamanlar sömürge altında bulunan, Etiyopya; 1958’den itibaren Afrika’nın birlik ve bağımsızlık endişesini iç ve dış politikasında yeniden gündeme getirmiştir. Etiyopya’nın son İmparatoru Haile Sellassié, Etiyopya’nın Afrika birliği için mücadeleye olan bağlılığından elde edebileceği siyasi, yasal ve ekonomik kazanımların farkına vararak kıtanın geri kalanına yönelik sessiz politikasını kırmaya karar vermiştir. Bu doğrultuda, Afrika’nın ilk kıtasal örgütünün kurulmasında kilit bir oynayarak büyük bir diplomatik başarı elde etmiştir. Etiyopya’nın Afrika Birliği Örgütü’nün (AfBÖ) kuruluş sürecinde kaydettiği diplomatik başarı, kesinlikle tarihsel bir tesadüf değildir. 1963 yılının 22-25 Mayıs tarihlerinde Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da düzenlenen ve AfBÖ’nün Şartı’nın kabul edildiği konferansta Etiyopya’nın şart önerisinin kabul edilmesi ve ağustos ayında Senegal’in başkenti Dakar’da düzenlenen Dışişleri Bakanları Konferansı sırasında AfBÖ’nün merkezinin Addis Ababa’da konumlandırma kararının alınması, Etiyopya’nın uzun yıllar boyunca birikmiş diplomatik deneyiminin somut bir tezahürüdür. Bu diplomatik başarı; Etiyopyalı mücadeleciler, siyasetçi ve diplomatlar ve özellikle İmparator Haile-Sellassié tarafından birkaç yıldır Panafrikanist girişim ve fedakarlıklarının sonucudur.



Etiyopya Dış Politikasının Yeniden Panafrikanizm’e Yönelmesi


1950’lerden önce Etiyopya, en az üç nedenden dolayı resmi olarak açık bir Afrika politikası geliştirememiştir. İlk olarak, o dönemde çoğu Afrika devleti henüz bağımsız değildir. İkinci neden, Etiyopya’nın bağımsızlığı, 1936’dan 1941’e kadar İtalyan işgali nedeniyle tehlikeye girmiş olmasıdır. Üçüncü neden ise, İmparator Haile Sellassié’nin o dönemde batılı güçlerin yardımına ihtiyacı olmasıdır. Dolaysıyla bu nedenler, imparatorun sömürgeciliğe açıkça saldırmasını engelleyen pragmatist bir yaklaşımdır. Nitekim Etiyopya’nın Pan-Afrikanizm için mücadelede sessizlik dönemi ve sınırlı rolü hiçbir şekilde heves eksikliğinden olmamıştır. Bu dönem, Etiyopya’nın varlığını koruma ve iç sorunlarını çözme ihtiyacına karşılık gelmiştir. Bütün bunlara rağmen, Afrika’nın ırksal, eğitimsel, ekonomik ve sosyal çıkarları söz konusu olduğunda, BM’de Etiyopya her zaman ilk ve en büyük savunucu olmuştur.


1950 ile 1960 arasında Etiyopya, izolasyonundan çıkıp dış politikasında Afrika’ya merkezi bir konum vererek kendisini bu kıtayla eskisinden daha güçlü bir şekilde tanımlamıştır. Etiyopya dış politikasının “Afrikalılaşması” birkaç nedenle açıklanabilir.


Bir yanda Yakın ve Orta Doğu’nun yeni devletlerinin artan etkisi, Pan-Arabizm’in yükselişi, bir yanda ise Eritre meselesinde Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan tarafından yürütülen Etiyopya’ya karşı medya propagandası ve Bandoeng çağrısı, Etiyopya’yı üçüncü dünya ile ve özellikle bağımsızlığa giden Afrika devletleriyle yakınlaşması gerektiği konusunda uyarmıştır. Orta doğuda gelişen çeşitli sorunlar, İmparatoru Etiyopya’nın bölgesel bağlantısını yeniden tanımlamaya sevk etmiştir. Bu yeniden konumlanma, Etiyopya’yı çalkantılı bir Orta Doğu'dan ayırarak bağımsızlığa doğru yükselen Afrika kıtasına çevirmekten ibarettir.


Öte yanda, Gana Devlet Başkanı Nkrumah tarafından 18-24 Nisan 1958 tarihleri ​​arasında düzenlenen Bağımsız Afrika Devletleri Konferansı, İmparator için kıtanın kesin olarak bağımsızlık yolunda olduğunu anlaması için bir fırsat olmuştur. O tarihte Etiyopya dahil, sekiz bağımsız Afrika devleti bulunmaktaydı. İmparator Haile, ülkesinin bu hareketin dışında kalamayacağına ve “devam etmekte olan” dekolonizasyon sürecine inkâr edilemez bir şekilde katkıda bulunması gerektiğine karar vermiştir. Bu durum, aynı zamanda, Etiyopya’nın “Afrika’nın kaçınılmaz evriminde etkin bir rol üstlenmesi” için bir ivme olmuştur.


Bahsi geçen bütün bu nedenlerden ötürü, İmparator’un özellikle Afrika işlerine sıkı sıkıya dahil olmaya karar vermiştir. Bunu yapmak için, Afrikalı öğrenciler için “Haile Sellassié I Burs Programını” kurmuş ve en iyi Afrikalı öğrencilerin Etiyopya’nın akademik müesseselerinde eğitim görmelerini sağlamıştır. Bu bağlamda İmparator, 1958 yılında Gana’nın başkenti Akra’da düzenlenen Bağımsız Afrika Ülkeleri Konferansı’nda Afrikalılara iki yüz burs vermiştir. İmparator, Kenya’daki Mao-Mao devrimi, Somali’deki bağımsızlık hareketleri ve bunlara benzer kıtadaki birçok kurtuluş hareketine maddi ve manevi destek vermiştir. Hatta Somali’nin bağımsızlık mücadelesine öncülük eden ve daha sonra bağımsız Somali’nin ilk cumhurbaşkanı olacak olan Aden Osman Abdullah’ı Etiyopya’ya davet etmiş ve büyük törenlerle karşılamıştır. 1960 yılında, Kongo’daki Birleşmiş Milletler barışı koruma misyonuna katılarak (15 Temmuz 1960’tan 30 Haziran 1964’e kadar) Etiyopya askerleri göndermiştir.

Etiyopya, Afrika siyaset sahnesine etkili bir şekilde geri dönerken, kıta ortak bir örgütlenmenin kurulmasında, büyük bir yaklaşım mücadelesi yaşanmaktadır. 1960 yıllarında çoğu Afrika devletinin bağımsızlığına takip eden kıtasal birliğe giden süreçte kıtanın devleri, Kazablanka Bloku ve Monrovia Bloku olmak üzere iki grup altında toplanmıştır. Gineli Sékou Touré ve Ganalı Nkrumah liderliğindeki ilk blok, herhangi bir aşamaya tabi olmaksızın doğrudan kıtasal siyasi birliğin sağlanması gerektiğini savunan “devrimci” bir gruptur. İkinci grup, sömürgecilikten doğan ulusal sınırlara saygı gösterilmesini savunan ve ekonomik ve teknik birliğin siyasi birlikten önce gelmesi gerektiğini savunan “tedrici” bir yaklaşım benimsemektedir.


Kazablanka ve Monrovia Bloklarının Yakınlaşmasında Etiyopya’nın Çabaları


1960-1963 yılları, Afrika’da fikir ve yaklaşım mücadelesinin en şiddetli yaşandığı döneme tekabül etmektedir. Bir tarafta sömürgecilikle tamamen bağları koparak kıtayı doğrudan bir birleşik devlet altında toplayarak uluslararası anlamda güçlü bir varlık sürdürmek isteyen liderler yer almaktadır. Bu liderlerin karşısında çoğunlukla eski sömürgeci güçlerle tamamen bağı kopmak istemeyen, ulusal egemenliklerini başka bir yapıyla paylaşmak istemeyip ancak orta ekonomik ve ticari mekanizmalarla gruplaşmayı öngören liderler bulunmaktadır. Aslında iki blokun temel amacı kıtasal düzeyde bir birlik yahut örgüt kurmaktır. Ancak ayrışmanın olduğu yer, örgütün kuruluş ve işleyiş şeklidir. Tam da bu sırada fiili anlamda tarafsız olan Etiyopya, bu iki blokun yakınlaşmasında kilit rolü üstlenmiştir. Sömürgeciliğe girmeyen nadir Afrika devletlerden biri olan Etiyopya, tüm Afrika devletleri için bir özgürlük simgesi olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu durum, özellikle arabuluculuk konusunda, Etiyopya için bir avantaj sağlamaktadır.


1962 yılında Kazablanka ve Monrovia blokları arasında fikir ayrışması şiddetlenirken, dönemin Etiyopya Dışişleri Bakanı Ketema Yifru’nun önerisi üzerine İmparator Haile Selassie, ayrışma konusunu konuşmak üzere Kazablanka Blokunun liderlerinden Gine Devlet Başkanı Sékou Touré’yi Etiyopya’ya davet etmiştir. Davetiyeyi olumlu karşılaya Touré, 28 Haziran 1962 tarihinde Etiyopya’ya gelmiştir.


İmparator adına Ketema, kıta için zararlı olabilecek bu ayrışmaya son verilmesini Gine heyetinden talep etmiştir. Uzun bir fikir alışverişinin ardından iki grubun yakınlaştırılmasının elzem olduğu kararlaştırılmıştır. Etiyopya’nın bu arabuluculuk görevinin, diplomat Ketema tarafından yürütülmesi uygun görülmüştür. Buna paralel olarak, Gine hükümeti de Kazablanka Blokunu konuşmaya ikna etmekle mükellef olmuştur. Gine bunu Diallo Telli (AfBÖ’nün ilk Genel Sekreteri olacak Gineli diplomat ve Ketema Yifru’nun arkadaşı) aracılığıyla yapmıştır Görüşmeden sonra Etiyopya, Monrovia Blokunun bütün üyelerine özel heyet göndererek görüşmeler yapmıştır. Buna paralel olarak da Gine, Kazablanka üyeleriyle görüşmeler devam ettirmiştir. Bir yıla yakın süren bu yakınlaştırma çabaları olumlu sonuçlanmıştır. Kıtanın bütün devletleri, kıtasal bir görüşme yapılması ve bu toplantıda orta nokta bulunması konusunda hemfikir olmuştur. Görüşme için başlangıçta Tunus ve Etiyopya olmak üzere iki devlet önerilmiştir. Ancak nihayetinde en çok kabul gören seçenek Etiyopya olmuştur.


Addis Ababa Konferansları


Afrika’nın bütün bağımsız devletlerini tek bir çatı altında toplanmasının elzem olduğunu fark eden Afrika devletleri, farklı arayışlara girmiştir. Bu girişimler, çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Fikir birliğine varmak adına hükümetler arası görüşme ve konferanslar yapılmaya başlanmıştır. Yıllarca süren görüşmeler, 1963 yılına kadar sonuçsuz kalmıştır. Mayıs 1963 yılında Addis Ababa’da düzenlenen Konferans, büyük bir fark yaratmıştır. Bahsi geçen konferans, kıtada mevcut 32 bağımsız devletin 30’unu bir araya getirmiştir. Konferansa katılmayan iki ülke, Fas ve Togo olmuştur. Togo bir darbe ile iktidara gelen Nicolas Grunitzky hükümetinin çoğu ülke tarafından tanınmaması nedeniyle, Fas ise Moritanya toplantıya katıldığı için konferansa katılmamışlardır. Ancak bu iki devlet de Afrika Birliği Örgütü’nü kuran anlaşmayı daha sonra imzalamıştır.



Asıl olarak iki farklı Addis Ababa Konferansı bulunmaktadır. Bunlar 15-21 Mayıs 1963 tarihleri ​​arasında düzenlenen Dışişleri Bakanları konferansı ve 22-26 Mayıs 1963 tarihleri arasında düzenlenen Devlet ve Hükümet Başkanları konferansıdır. Birinci konferans ikincinin ön hazırlığıdır; ikinci ise, AfBÖ’nü kuran bağlayıcı konferanstır. Bağımsız olmayan ülkelerin bağımsızlık mücadelelerini yöneten figürler tarafından temsil edilmesi, Güney Afrika Birliği’nin ırkçı bir rejim olmasından dolayı taraf sayılmaması ve Togo’nun konferansa dâhil edilmemesi, Dışişleri Bakanları Konferansı ile ilgili olarak dikkat çeken hususlardır.


Konferans, olası sorunların önlemek için herhangi bir çalışma yapılmaksın aceleyle hazırlanmıştır. Dışişleri Bakanları Konferansı'nın açılış oturumunda, Konferans Başkanlığına ve Genel Sekreterliğine sırasıyla Ketema Yifru ve Etiyopya’nın Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Tesfaye Gebré-Egzy seçilmiştir.


Gizli bir oturumla başlayan Bakanlar Konferansı, gelecek örgütün tüzüğünün taslağını yapmakla mükellef olmuştur. Büyük tartışmalar ve farklı öneriler arasında en çok Etiyopya’nın önerisi kabul görmüştür. Söz konusu taslak; bir bakanlık konseyi, bir genel sekreterlik, bir savunma ofisi tarafından desteklenen, devlet ve hükümet başkanlarından oluşan bir meclisin başkanlık ettiği bir örgütün oluşturulmasını öngörüyordu. Komitedeki tartışmalar 18 Mayıs’ta sona ermiştir. Bakanlar, 21 Mayıs’ta devlet başkanlarına iletmek üzere Etiyopya’nın önerdiği taslağı uzun ve zorlu bir tartışma sonucunda kabul etmişlerdir.


22 Mayıs’ta başarısızlık korkusuyla başlayan Devlet ve Hükümet Başkanları konferansı, beklenmedik kadar hızlı bir şekilde 28 Mayıs’ta sona ermiştir. Konferansın hedefi; kolonyalizm karşısında birleşmek, teoriden uygulamaya geçmek, Afrika devletleri arasındaki uyuşmazlıkları çözmek ve bir örgüt altında toplanmaktır. Konferans kapsamında 25 Mayıs’ta toplam olarak 6 bildiri, 1 özel karar ve Afrika Birliği Örgütü Şartı kabul etmiştir.


Sonuç


23 Mayıs 1963 tarihinde Addis Ababa’da düzenlenen Konferans, Afrika kıtasının geleceğinde belirleyici bir dönüm noktası olmuştur. Bu toplantı, altmışlı yılların başından beri Afrika’da yükselen bağımsızlık güneşlerinin olumlu sonuçlarının elde edildiği devasa bir görüşme niteliğindedir. Haile Selassie’nin Etiyopya’sı Panafrikanizm’in bu kadim hayalinin gerçekleştirilmesinde başat rol oynan ülkelerin arasında olmuştur. Addis Ababa konferansı sırasında Tunuslu Habib Burguiba’nın Panafrikanizm’in kadim hayalini şu ifadeyle dile getirmiştir: “Biz, kendimiz olmaya susadık.” Bu tarihsel dönüm noktasının önemi; Haile Selassie’nin Mısırlı Gemal Abdülnasır ile el ele tutuşarak sarayına girmesiyle, aşırı integrasyonist Nkrumah ve aşırı ılımlı Senghor’un aynı kıtasal organizasyonu paylaşmasıyla ve bütün bunlardan daha önemlisi tüm Afrika devletlerinin ortak bir örgütte kendi meselelerini tartışıyor olmasıyla en güzel şekilde anlaşılabilir.

24 görüntüleme
bottom of page