top of page
  • Yazarın fotoğrafıYasir Kurt

Analiz | Afrika'da Uranyum ve Kaya Gazı Faktörü

Güncelleme tarihi: 10 Haz 2022


Afrika’da Uranyum ve Kaya Gazı Faktörü Çerçevesinde Yabancı Yatırımcıların Güvenlik Politikaları: Enerji Güvenliği Mi Yeni Bir İşgal Mi? Enerji güvenliği son yıllarda hem sanayileşmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin önde gelen politika hedeflerinden biri haline gelmiştir. Bu sadece enerjinin modern devletin işleyişinde oynadığı merkezi rol nedeniyle değil, aynı zamanda küresel ticaretin ve küreselleşmenin artmasıyla birlikte, küresel ekonominin giderek artan bir şekilde ham petrol ve uranyum gibi enerji kaynaklarının arzına bağımlı hale gelmesiyle de alakalıdır.


Uluslararası Siyasetin Konusu Olarak Enerji Enerji güvenliği son yıllarda hem sanayileşmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin önde gelen politika hedeflerinden biri haline gelmiştir. Bu sadece enerjinin modern devletin işleyişinde oynadığı merkezi rol nedeniyle değil, aynı zamanda küresel ticaretin ve küreselleşmenin artmasıyla birlikte, küresel ekonominin giderek artan bir şekilde ham petrol ve uranyum gibi enerji kaynaklarının arzına bağımlı hale gelmesiyle de alakalıdır. Dünyadaki sürdürülebilir kalkınmanın en önemli araçlarından biri olan enerji, devletler tarafından farklı dönemlerde farklı kaynaklar kullanılarak ihtiyacı giderilmeye çalışılmıştır. 19. yüzyılda kömür, sanayileşen dünyada temel enerji kaynağı iken, yirminci yüzyılda yerini yavaş yavaş petrole ve doğalgaza bırakmıştır. Bugün ise her ne kadar petrol dünya genelinde baskın enerji kaynağı olmaya devam etse de kaya gazı, uranyum, hidro-güç ve biyo-yakıtlar gibi diğer enerji kaynakları, enerji arzını çeşitlendirmek isteyen devletler için giderek daha önemli hale gelmektedir. Sanayileşmiş devletlerin bu çeşitlendirme ihtiyacı çerçevesinde, daha önce kıymetli madenler ve köle ticareti gibi sebeplerle odak noktası olan Afrika’nın bu sefer önemli enerji kaynaklarına ev sahipliği yapması sebebiyle önemli aktörlerden biri olmuştur. Enerjinin uluslararası siyasette isminden çokça bahsettirmesinin başlıca sebebi, enerji kaynaklarının dünyanın farklı bölgelerinde bulunması sonucunda bu kaynakların transferine duyulan ihtiyaçtır. Bu nedenle üretildiği ülkelerden tüketildiği ülkelere doğru taşınan enerjinin güvenliği, uluslararası ilişkilerin vazgeçilmez konusu haline gelmiştir. Bu kavram Uluslararası Enerji Ajansı tarafından enerjinin sürekli olarak, güvenilir, temiz ve çeşitli kaynaklardan / ülkelerden uygun miktarlarda ve uygun fiyatlarla sağlanması olarak tanımlanmıştır. [1] Bu tanım çerçevesinde özellikle üzerinde duracağımız nokta, sanayileşmiş ülkelerin, kaynaklar bakımından zengin olan bölgelerden temin ettikleri enerjinin, gerek kaynağın bulunduğu bölgeyi gerekse taşınırken kullanılan güzergâhın güvenliğini tesisi noktası uyguladığı politikalar olacaktır. Bu politikaları temel düşüncesi, tüketici ülke için enerjinin sürekliliğinin sağlanılması kendi güvenliğinin bir parçası haline gelmesidir. Bu nedenle enerjiye bağımlı bir ülke, enerji temin ettiği bölgenin/ülkenin güvenliğini tesis etmek zorunda kalmaktadır. Afrika’nın Uranyum ve Kaya Gazı Potansiyeli ve Enerji Güvenliği Tarihsel olarak, enerji güvenliği öncelikle petrol tedariki ile ilişkiliydi. Günümüze kadar petrolün arzı bağlamında, Churchill’in cümleleriyle “çeşitlilik, yalnızca çeşitlilik” olarak değerlendirilen enerji güvenliği sisteminin, bugün kaynağının yalnızca petrolün olmadığı, enerjinin tedarik edildiği coğrafyanın da yalnızca Ortadoğu olmadığı bir vaziyete dönüştüğünü söyleyebiliriz. Özellikle Afrika’da keşfedilen yeni enerji kaynakları, Afrika’yı yeni dönemde enerji kaynağının merkezi haline getirmiştir. Ayrıca son zamanlarda kıtadaki enerji kaynaklarına olan ilgi, keşfedilen yeni enerji kaynaklarını kapsayacak şekilde artarak devam etmektedir. Özellikle Afrika’nın uranyum rezervleri yeni bir yatırım patlamasına neden olmuştur.[2] Nükleer enerji üretiminde önemli bir enerji kaynağı olan uranyum, Nijer ve Namibya’da dünya uranyum üretiminde önemli bir konuma sahiptir. Son zamanlarda yine alternatif enerji kaynağı olarak isminden çokça bahsettiren kaya gazı, Afrika’yı enerji konusunda önemli bir aktör olarak karşımıza çıkarmıştır. İlerleyen günlerde isimlerini daha çok duyacağımız bu iki enerji kaynağı, batılı devletlerin bir kez daha gözlerini Afrika’ya çevirmesine neden olmuştur. Bugün birçok devlet yalnızca petrol için değil, bu iki enerji kaynağı için de bölgede nüfuz kurmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz. Uranyum, nükleer güçte kullanılan en önemli yakıttır ve elektrik üretmek için düşük karbonlu bir teknolojidir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre dünya, enerji tüketimini 2030 yılına kadar % 18, 2050 yılına kadar % 39 oranında artıracak ve uranyum kullanılarak üretilen nükleer enerjinin bu büyüyen talebi karşılamada önemli bir role sahip olacaktır.[3] Kullanım miktarı ve çeşitliliği giderek artan uranyum, nükleer enerji santral yakıtı olarak kullanımının yanı sıra ordu tarafından nükleer denizaltılara ve nükleer silahlara güç sağlamada, askeri teçhizatlara zırh kaplamada, gemi ve uçak yapımında, üretim reaktörlerinde, plütonyum ve hidrojen bombası yapımı gibi alanlarda da kullanılmaktadır. Özellikle atom yapımında kullanılmasından dolayı güvenliğinin sağlanmasına büyük önem verilmekte, üretimi ve kullanımında uluslararası kısıtlamalar uygulanmaktadır. Günümüzde özellikle nükleer enerji üretimi için önemli bir hammadde haline gelen uranyum, 2016 verilerine göre dünya rezervlerinin %50’sine Kazakistan, Avustralya ve Kanada sahiptir.[4] Afrika kıtasındaki kaynaklar ise toplam kaynakların yaklaşık %20’sini oluşturmaktadır. Özellikle Güney Afrika Cumhuriyeti, Nijer, Namibya, Bostvana ve Tanzanya’daki uranyum yatakları halen aktif bir şekilde kullanılmaktadır. Kıtadaki ilk uranyum arama faaliyetleri 1945'te Birleşik Krallık (İngiltere) Güney Afrika'daki uranyum kaynakları için araştırma yapmasıyla gerçekleşmiştir. Buradaki üretim 1952'de başladı. Uzun yıllar başta kıymetli taşlar olmak üzere bölgedeki keşfedebildikleri tüm zenginlikleri sömürmüş olan devletler, bu yıllarda uranyum gibi her geçen gün değeri artan bir enerji kaynağını keşfetmiş ve üretimine geçmiştir. İngiltere’nin bu keşfinden sonra Fransa, Batı Afrika kolonilerinde, özellikle de Gabon ve Nijer'de uranyum kaynaklarını sömürmeye başlamıştır. Özellikle 1972 yılında Gabon’da keşfedilen uranyum yatağı doğal bir nükleer reaktör olması yani işlenmiş bir şekilde doğada bulunması sebebiyle bir mucize olarak değerlendirilmiştir. Bilim insanlarının hayreti sona erdikten sonra kısa bir zamanda buradaki uranyum Fransa’ya taşınmıştır. Gabon’un uranyum rezervleri azaldığından beri, Nijer Fransa için kritik bir nükleer yakıt kaynağı olmayı sürdürüyor. 2014’te yapılan araştırmalara göre yaşam standartları açısından dünya ülkeleri arasında en son sırada yer alan Nijer, bugün en kıymetli enerji kaynaklarından biri olan uranyumun dünya çapında dördüncü büyük üreticisi konumundadır.[5] Nijer’de üretilen uranyum büyük bir çoğunluğu ilk önce Benin’e, oradan ise deniz yolu ile Fransa’ya taşınmaktadır. Hala etkin bir şekilde kullanılan Nijer’deki uranyum kaynakları Fransa’nın büyük bir enerji ihtiyacını karşılamaktadır Uranyumun bölgede bulunan petrol ve doğalgaz gibi diğer enerji kaynaklarının güvenliğinden ayıran temel özelliği, nükleer silah yapımında kullanılıyor olmasıdır. Yani enerji güvenliği çerçevesinde uranyumu incelerken yalnızca temininin sürekliliği ve uygun fiyatı adına gerçekleştirilen politikalar değil aynı zamanda terör gruplarının eline geçmemesi için alınan tedbirleri de dikkate almak gerekir. Bu açıklamalar ışığında Nijer’de uranyum üretimi için bulunan Fransız şirket Areva’nın gerçekleştirdiği güvenlik faaliyetlerini yakından incelemek faydalı olacaktır. Bu örnek aslında uranyum özelinde, bölgede faaliyet gösteren devletlerin enerji güvenliği anlamında uyguladıkları politikaların temelini ifade etmektedir. Eylül 2010’da bu şirketin 8 çalışanının El-kaide tarafından kaçırılması ve sürekli olarak bölgedeki diğer terör örgütleri tarafından taciz edilmesi sonucunda Fransa devletinin kendi şirketini ve bölgedeki işlenmiş uranyumu korumak adına adımlar atmak zorunda bırakmıştır. Nijer Cumhurbaşkanı Issoufou’nun, gerçekleştirilen bu saldırılar sonucunda risk almayıp madenlerin korunmasını güçlendirmeye karar verdikleri şeklindeki açıklamasının ardından Fransız Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian, Fransa'nın silahlı kuvvetlerinden seçkin bir takımın Nijer’deki Areva şirketinin güvenliğini pekiştireceği yönünde açıklamalar yapmıştır. [6] Bölgede faaliyet gösteren devletler açısından enerji güvenliğinin ne derece önemli olduğunu bir kez daha gösteren bu açıklamalar bölgede üsse sahip olmadan asker bulundurmanın da bahanesi olduğu şeklinde değerlendirebiliriz. Bölgeye gönderilen silahlı kuvvetlerin yetki alanının sınırları bilinmemekle beraber bu tür askeri adımların bölgedeki karışıklığı ve huzursuzluğu arttıracağı öngörülebilir. Bu huzursuzluğun yanı sıra ilerleyen günlerde uranyumun artan değeri ve keşfedilen yeni kaynaklar sebebiyle bu tür güvenlik tedbirlerinin artacağını da söylemek mümkündür. Petrol, doğalgaz gibi enerjilerin rezervlerinin azalmaya ve hatta kısa zaman sonra tükeneceği yönündeki tahminler alternatif kaynaklarına yönelmeye mecbur bırakmıştır. Bu alternatiflerden biri olarak değerlendirilen kaya gazı, her ne kadar 1800’lü yılların keşfedilmiş bir enerji kaynağı ise de 1970 yılında yaşanan petrol krizi ile enerji kaynaklarını çeşitlendirme ihtiyacı ilk defa üzerinde ciddi araştırmalar yapılmasına neden olmuştur. 2000’li yılların başlarından itibaren ise ABD’de yoğun bir şekilde kaya gazı üretimi gerçekleştirilmeye başlanmıştır.[7] ABD’nin çalışmalarının ardından küresel enerji yatırımı yapan devletlerin de dikkatini çekmiş, dünya genelinde arama ve üretme faaliyetlerine başlamışlardır. Rezerv tahmini yapılan bölgeler incelendiğinde Amerika kıtasının yanı sıra Afrika ve Avrupa kıtasın­da bulunan geniş rezerv alanları da dikkat çek­mektedir. Afrika’daki kaya gazı faktöründen bahsetmeden önce, dünya genelindeki üretimiyle ilgili riskleri belirtmekte fayda var. Çünkü bu riskler ülkelerin bu enerji kaynağı ile ilgili politikalarına şekil vermektedir. Kaya gazı çıkartılırken kullanılan basınçlı suyun içerisinde barındırdığı kimyasallar, bölgedeki yer altı ve yer üstü kaynakların zarar görmesine neden oluyor. Özellikle yer altı sularının zehirlenmesi ve tarım arazilerinin zarar görmesi kaya gazı üretiminin ne denli riskli olduğunu gösteriyor. Çevre ve sağlık problemlerinin yanı sıra yüzeye çıkartılırken kullanılan yöntemler deprem riskini de arttırmaktadır. Buna bağlı olarak Fransa, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve İspanya gibi birtakım Avrupa ülkelerinde kaya gazı üretimi yasaklanarak bu alanda bazı tedbirler alınmıştır[8] Fakat bu risklerin Afrika’daki karar alıcılarını pek etkilemediğini göreceğiz. Afrika kıtasındaki kaya gazı rezervlerini incelediğimiz zaman özellikle üç ülke göze çarpmaktadır: Libya, Cezayir ve Güney Afrika Cumhuriyeti. Bu üç ülkedeki toplam kaya gazı rezervi yaklaşık 40 trilyon metreküp olarak tahmin edilmektedir. Özellikle Cezayir’de keşfedilen yeni kaynaklarla birlikte dünyadaki en büyük üçüncü kaya gazı rezervine sahip ülke olduğu tahmin ediliyor. Her ne kadar yukarıda belirtilen risklere sahip olsa da Cezayir hükümeti kaya gazı üretimi konusunda oldukça istekli görünmektedir. Bu çerçevede Aralık 2017’de Cezayirli bir enerji şirketi olan Sonatrach, Fransa’nın Total ve İtalya’nın ENI şirketi ile görüşmelere başladıklarını duyurdu.[9] Yapılan açıklamalara göre 22 trilyon metreküp olarak tahmin edilen kaya gazı kaynaklarını ortak bir şekilde üretmek ve kullanmak amaçlanmaktadır. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta Fransa’nın risklerinden dolayı devlet tarafından çıkarılması yasaklanan kaya gazının, Cezayir’de Fransız bir şirket tarafından çıkarılmasıdır. Her ne kadar Cezayir hükümeti kaya gazı araştırmalarına hız vermiş ve yabancı ortaklar arıyor olsa da halk tarafından bu adımlar olumlu karşılanmamış ve eylemler gerçekleşmiştir. [10] Bununla birlikte 2011’de komşusu Libya’da başlayan ve kendisini etkileyen Arap Baharı sürecinde yabancı enerji şirketlerinin güvenlikleri tehlikeye düşmüştür. Cezayir’in doğusunda yer alan In Amenas şehrindeki Sonatrach, BP, and Statoil tarafından işletilen Tigantourine gaz tesisine düzenlenen saldırıdan sonra bu tehdit daha çok hissedilmiştir. Bu saldırıdan sonra BP ve Statoil çalışanlarını Cezayir’den çekmek zorunda kalmıştır. Özellikle Nijerya’daki faaliyetleri ile isminden çokça bahsettiren Shell şirketi, son zamanlarda Güney Afrika’daki kaya gazı üretimiyle ilgili bir kez daha gündeme gelmiştir. Enerji güvenliği bağlamında inceleyebileceğimiz bir başka ülke olan Güney Afrika’da, keşfedilen kaya gazı Afrika’nın en önemli rezervlerinden birini oluşturmaktadır. Nijerya’da kendini korumak için 2009’dan beri 383 milyon dolar harcadığı bilinen Shell’in kendine ait 1200 adet gizli polisi olduğu iddia edilmektedir.[11] Nijerya’daki petrol tesislerini korumak adına birçok katliamın müsebbibi olarak bilinen ve gittiği bölgeleri militarize eden bu şirketin Güney Afrika’da yapacağı çalışmalar endişe ile karşılamak yerinde olacaktır. Sonuç Enerji güvenliği bağlamında Afrika’daki zengin kaynakların korunması, gerek sömürgeci devlet için gerekse enerji ihracatı önemli bir gelir kaynağı olan devletler için önem arz etmektedir. Arama ve üretme faaliyetleri için yeterli maddi imkânlara sahip olmayan Afrikalı devletler, yabancı şirketlere kapılarını açmak zorunda kalmaktadırlar. Her ne kadar bu şirketlerin ürettikleri enerji kaynaklarından küçük bir pay kazansalar da üretimi kendileri gerçekleştiremedikleri için bu şirketlerin varlığının ve faaliyetlerinin devamını sağlamak için çaba gösterdiklerini görüyoruz. Fakat dikkat çekilmesi gereken husus, bugün hala kendi zenginliklerinden faydalanamayan Afrika’nın, enerjinin güvenliğini sağlamak ile kendini sorumlu hisseden sömürgeci devletler tarafından bir kez daha ekonomik ve siyasal anlamda işgal edilmesidir. Ayrıca bu şirketler tarafından enerji güvenliğini sağlamak için uygulanan politikalar toplumun güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Bu yüzden Afrikalı yöneticilerin neyin veya kimin güvenliğini sağlamakla sorumlu olduklarını konusunda doğru karar vermeli gerekmektedir. Yabancı enerji şirketlerinin kendi ülkelerinde silahlanmasına izin vererek daha büyük güvenlik tehditlerine kapı araladıklarını farketmelidirler.

 

[1]Uluslararası Enerji Ajansı ile ilgili ayrıntılı ve güncel bilgi için bkz. http://www.iea.org/ [2]Emeily Meierding, , Energy Security and Sub-Sahran Africa, , Internatioal Development Policy: Energy and DevelopmentStudies, Palgrave Macmillan, London 2011, s. 44-59 [3]Miklos Gaspar and Noah Mayhew,Ebb and Flow: The Economics of Uranium Mining, IAEA Bulletin, Vienna 2018, s. 4 [4]Aabha Dixit,Uranium Mining Explained, IAEA Bulletin, Vienna 2018, s.8 [5]Emeily Meierding, , Energy Security and Sub-Sahran Africa, , Internatioal Development Policy: Energy and DevelopmentStudies, Palgrave Macmillan, London 2011, s. 44-59 [6]http://www.lepoint.fr/editos-du-point/jean-guisnel/niger-les-forces-speciales-protegeront-les-mines-d-uranium-d-areva-23-01-2013-1619466_53.php [7] Erdal Tanas Kargöl, İsmail Kavaz, Kaya Gazının Küresel Enerji Piyasalarındaki Yeri Ve Türkiye’deki Geleceği, SETA, Sayı: 222 (2017), s.11 [8]Nazan Yalçın Erik, “Şeyl Gazı (Kaya Gazı) ve Çevresel Etkileri”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen Fakültesi Fen Bilimleri Dergisi, Cilt: 37, Sayı: 4, (2016), s. 426-438 [9]https://www.reuters.com/article/us-algeria-gas/algerias-shale-gas-plans-will-take-time-require-tough-reforms-idUSKBN1EM1M2 [10]https://www.news24.com/Africa/News/algeria-eyes-return-to-controversial-shale-gas-exploration-20171002 [11]https://www.theguardian.com/business/2012/aug/19/shell-spending-security-nigeria-leak

bottom of page