Tanzanya 28 Ekim'de sandık başına gidecek. İktidardaki Chama Cha Mapinduzi (CCM) partisi, 1961'deki bağımsızlıktan bu yana hükümette. Ancak, 1990'larda çok partili bir sistemin uygulamaya konulmasından bu yana her seçimde, CCM iktidardaki gücünü pekiştirdikçe ters orantılı şekilde halkın güvenini ve desteğini de kaybediyor.
2015 yılında iktidara geldiğinden bu yana Cumhurbaşkanı John Magufuli yönetimi altındaki Tanzanya zaten kısıtlı olan demokratik deneyimin inkıtaya uğramasına tanıklık ediyor. Göreve geldiği günden bu yana sıkı ekonomi politikaları sayesinde ülkenin büyüme hızında ivme yakalanmasına rağmen kişisel özgürlükler ve demokratik süreç büyük tahribata uğramış durumda. John Magufuli, demokratik tek partiden, otokratik tek parti yönetimine evrilen siyasetinde en büyük desteği 1961 yılından kazanılan ülkenin bağımsızlığından günümüze iktidarda olan parti CCM (Chama Cha Mapunduzi) ve partinin kökleşmiş siyasi elitlerinden alıyor. Halbuki ülkenin kurucu lideri ‘ulusun babası’ olan Julius Nyerere 1985 yılında demokrasiye ve çok partili sisteme geçilmesi için gönüllü olarak görevini bırakmış, ülke 1995 yılına kadar demokrasi tecrübesini yaşamıştı. Bu tecrübeden sonra CCM elitlerinin yolsuzluk ve kötü yönetim nedeniyle dağılmanın eşiğine gelen partiyi bir teknokrata emanet etme isteği John Magufuli’yi iktidara taşımıştı. 28 Ekim’de sandık başına gidecek Tanzanya’da şu an için yapılan yorumlarda John Magufili’nin seçimleri kazanacağı ama ülkenin siyasi atmosferinin de ısınacağı tahmin ediliyor. Tanzanya’nın yaşadığı bu kırılgan süreç, Afrika siyasetinde etkili olan tek partili sistemlerin sorgulanmasına yol açarken, bu ülke özelinde CCM’nin iktidarı daha ne kadar hakim olmayı sürdüreceğini de tartışmaya açıyor. Nyerere ve Tanzaya’da demokrasi tecrübesi Bağımsızlık sonrasında Afrika siyasetinde öne çıkan tek partili siyasi sistemler, ülkelerinin bağımsızlıklarında önemli roller üstlenen ve çoğunluğu sosyalist ideolojiye yakın olan Afrikalı liderlerin kişisel tecrübeleri ve düşünceleri bağlamında kıta siyasetinde egemen oldu. Afrikalı liderler çok partili demokratik sistemleri zayıflığın ana kaynağı olarak görüyordu. Bu siyasi düşünce sistemine göre çok partili demokratik sistemler sömürgeciliğin mirası olarak kabul ediliyor, ülkelerin birlik ve beraberliğinin altını dinamitleyecek bir unsur olarak görülüyordu. Bunun yerine tek parti çatısı altında değişik siyasi fraksiyonların toplandığı, iktidar veya muhalefetin tek çatı altında birleştiği parti sistemleri öne çıktı. Bu sistem Afrika kültürünün önemli parçaları olan uzlaşma ve birliği de etkin şekilde deruhte edecekti. Bu yıkıcı bir sömürgeci mirası geride bırakan Afrika ülkeleri için belli bir süre en ideal yönetim tarzı oldu. Böylece geçiş dönemleri tek parti ve tek liderler yönetimi altında daha işlevsel hale geldi. Fakat, hesaba katılmayan durum, bağımsızlık sonrasında dünyanın iki kutuplu bir hale bürünmesi ve kıtaya yapılan dış müdahaleler çok acı sonuçlara yol açtı. Pek çok ülkede yaşanan askeri darbeler neticesinde kurucu liderlerin çoğu ya katledildi veya sürgüne gönderildi. Demokratik tek partili sistemler yerini baskıcı, otoriter ve çoğunlukla asker elitlerin tahakkümünde bir Afrika’yı beraberinde getirdi. Tanzanya Cumhurbaşkanı Julius Nyerere’de tek partili, sosyalist ama demokratik sistemden yana bir tavır sergiledi. Ona göre parlamenter sistem bir taklit arzusunun tezahürüydü ve bu fikri Afrika’da denemenin şiddete yol açabileceğini düşünüyordu. Ayrıca çok partili sistemlerde halkın çoğunluğunun muhalifleri ‘hain’ olarak göreceğini dile getirmişti. Bunun da sömürgeciliğin kıtaya en olumsuz mirası olan kabileciliği ve bölgeciliği körükleyebileceği aşikardı. Julius Nyerere sosyalizm ve Ujamaa politikasının belirginleştirdiği Aruşa Deklerasyonu’nda, demokrasisiz bir sosyalist devlet olamayacağını, bu sistemin sosyalist devlette uygulanmasının, tüm üretim araçlarının devletin kontrolü altındayken uygulanmasının çok basit olacağını düşünüyordu. Ancak bunun tek çözümünün hükümetin köylüler ve işçiler tarafından seçilmesi olcağı dile getiriliyordu. Böylece artan demokratik katılım taahhüdünün yanı sıra tek parti sistemi resmen hayata geçirilmiş oldu. Fakat Tanzanya’da Nyerere’nin Ujamaa politikaları istendiği gibi işlemediği için hem CCM’ye hem de liderine ülkedeki sevgisi ve desteği gün geçtikçe azaldı. En basit açıklamayla Ujamaa politikası Tanzanyalıları köylere ve kırsala yerleştirmeyi amaçlıyordu. Böylece kooperatif tarım ve üretim mümkün hale gelecek, halk arasında maddi ve ideolojik ayrımlar ortadan kalkacaktı. Bir bakıma sosyalist ve sınıfsız bir toplum oluşturulmaya çalışılıyordu. İlk başlarda gönüllü katılım ile sınırlı tutulan Ujamaa giderek CCM’nin Tanzanyalıları zorla köylerde yaşamaya zorlamasına varan uygulamalara yöneldi. Bu durum sağlık, eğitim gibi alanlarda müspet bir etki yapsa da ülke ekonomisi gitgide zayıflayarak, dış yardımlara ihtiyaç duyar hale geldi. Bankacılık ve endüstri üretimi ciddi yara aldı. Tüm bu şartlar altında Julius Nyerere 1985 yılında ülke yönetiminden ayrılacağını açıkladı. Bu durum Nyerere’nin savunduğu tek partili demokratik sistemden çok partili parlamenter sisteme geçişin sinyali olarak kabul gördü. Aslında bunun altında yatan en önemli gelişme Ujamaa’nın başarısızlığı ve sosyalist ilkelere dayalı toplum ve devlet oluşturamamanın başarısızlığıydı. Nyerere’den boşalan Cumhurbaşkanlığı makamına oturan Ali Hasan Mwinyi, 1995 yılına kadar ülkeyi yönetmiş ve demokratik parlamenter sistemin önünü açmış olsa da iki dönem kuralına takılması dolayısıyla yeniden adaylığını koyamamıştı. Bu tarihten itibaren CCM ülke siyasetine hâkim olacak bir süreci başlatmıştır. Benjamin Mkapa ve Jokaya Kikwete’nin de iki dönem cumhurbaşkanlığı yapması CCM’nin eski başarısızlıklarının üstünü örtmek ve yeniden yapılanma için büyük bir fırsat sağladı. Parti elitleri kendi tahakkümleri altında olacak teknokrat bir aday olarak 2015 yılında John Magufuli’yi öne çıkararak cumhurbaşkanı seçilmesinin önünü açtılar. Magufuli, parti içi kavga ve muhtemel bölünmenin eşiğindeki CCM’yi toparlayıp kenetledi. Bununla birlikte CCM’nin uzun yönetim süresince zayıflayan prestijini yeniden kazanacağı ümidi ise tersine dönmüş durumda. Büyük hayal kırıklığı yaşayan seçmenin yeniden güvenini kazanması arzusu içindeki CCM yöneticileri partinin gitgide artan otoriter eğilimleri nedeniyle umduğunu bulamadı. 1990’lı yılların başında teşekkül ettirilen çok partili sistem yerini fiili bir tek parti sistemine bıraktı. CCM ve Magufili’nin geleceği Tanzanya’da 28 Ekim’de yapılacak seçimlerin öne çıkan ismi mevcut Cumhurbaşkanı John Magufuli olarak görülüyor. Bunun en önemli nedenleri arasında Tanzanya ekonomisinin istikrarlı şekilde büyümesi ve iktisadi canlılık. Dünya Bankası ülkenin gelir seviyesini düşükten alt orta gelir grubuna yükseltti. Kovid-19 salgına rağmen Tanzanya hükümeti ekonomik büyüme hedefini yüzde 5,5 olarak belirledi. Ulusal GSYİH istikrarlı şekilde artarken, kişisel özgürlükler ve demokrasi ise ters oranda düşüş eğilimi gösteriyor. Muhalif basın büyük ölçüde susturulmuş, miting ve toplanma yasakları ülke çapında uygulamaya sokulmuştur. Muhalif liderler hedef haline getirilerek suikast girişimleri sonucunda ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bunun en somut örneği 2017 yılında suikast girişimi atlatan Chadema lideri Tundu Lissu’dur. Lissu, 2017’deki suikast girişimine kadar en önemli muhalif figür olarak öne çıktı ve muhalefeti organize ederek, geniş çaplı miting ve toplantılarla Magufili’ye karşı cephe aldı. Fakat yaralı olarak kurtulduğu saldırıdan sonra yurtdışına çıkmıştır. 3 yıl sonra ülkesine dönen Tundu Lissu, Magufuli ve CCM’ye karşı en önemli muhalif rakip gözükmektedir. Kovid-19 salgını ve seçim sürecinin üst üste gelmesi Magufili yönetimine ülkedeki miting ve gösterileri yasaklama konusunda çok önemli bir fırsat verdi. Cumhurbaşkanı John Magufili, Kovid-19 hakkında haber yapan basına yönelik ağır yaptırımlar uyguladı. 2015 yılında değiştirilen istatistik yasası gereği, ülkedeki tüm alanlardaki verilen devlet tekelinin dışında yayınlanmasını zaten kısıtlıyordu. 2020 yılındaki bir başka yasayla siyasi partiler ve STK’ların devlet tarafından kapatılmasını yolu açıldı. Haziran ayında ise Tanzanya meclisi CCM yetkililerinin görevdeyken herhangi bir suçtan yargılanmasının önü kapanmış oldu. Magufili ve CCM’deki müttefikleri 1990’ların başından bu yana meclisteki üstünlüklerini, ülkeyi fiili bir tek parti yönetimine çevirmek için kullanmaya çalışıyor. Her ne kadar ülkede baskıcı ortam artsa da bu CCM’ye desteği ters orantılı şekilde düşürüyor. CCM’nin tarih içinde en sadık kitlesi yetersiz bir eğitimden geçmiş Tanzanyalılardı. Bugün ise durum daha farklı. Daha eğitimli, dünyayı takip eden, genç ve nüfusu artan bir Tanzanya gerçeği var. Üstelik nüfusun çoğunluğunun tek parti ve sosyalizmden sonra doğduğu bir gerçektir. Bu durum ister istemez baskıların sürekliliğini zor hale getiriyor. Tanzanya her halükârda 28 Ekim’de sancılı bir seçim sürecinin içine girecek. Batı medyası tarafından CCM’nin seçimlere şaibe bulaştıracağı dedikoduları, halkın önemli bir bölümünde seçim sonuçlarına olan güveni azaltırsa, sonuçlar kabul edilecek mi? Benzer bir şekilde CCM aleyhte bir seçim sonucuna ne şekilde cevap verecek. Bu sorular 28 Ekim sonrası için Tanzanya’nın geleceğini belirleyen faktörler arasında olacaktır. Tanzanya’nın İdari Yapısı Tanzanya’da Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak beş yıllığına halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı anayasal yetkiler gereği güçlü bir konuma sahiptir. Başbakan ve bakanlar cumhurbaşkanı tarafından atanır ve tamamen Cumhurbaşkanına karşı sorumludur. 383 koltuklu ulusal meclis yasa yapma konusunda doğrudan insiyatifi elinde bulundurmasına rağmen, cumhurbaşkanının güçlü bir veto hakkı vardır. 383 koltuklu meclis, Tanzanya ve Zengibar’da yasama görevi vardır. Ulusal meclise ek olarak 1964 yılında tek çatı altında birleşen Zengibar ve Pemba Adaları’nın yarı federal yapıları gereği 75 üyeli ayrı bir meclisi ve yürütme makamı bulunmaktadır.
Comments