top of page

Afrika’nın Yaşam Koşulları ve Batı’nın Belirlediği Mevcut Küresel Standartlar Karşısındaki Karmaşık Geleceği

  • Yazarın fotoğrafı: Endris Mekonnen Faris
    Endris Mekonnen Faris
  • 30 Haz
  • 4 dakikada okunur

İkinci Dünya Savaşı’nın (II. Dünya Savaşı) sona ermesi, Batı yarımkürede güçlü devlet ve devlet dışı aktörler tarafından oluşturulan küresel bir siyasi-ekonomik düzenin başlangıcını getirmiştir. O zamandan beri kurumsallaşmış olan bu sistemin merkezinde, önde gelen sanayileşmiş ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin (MNC'ler) siyasi ve ekonomik çıkarlarını güvence altına alma ve koruma düşüncesi yatmaktadır. Kuruluşundan bu yana geçen on yıllar boyunca, mevcut küresel siyasi-ekonomik standartların oluşturduğu denklem, gelişmiş Batı’yı giderek daha da zenginleştirirken, Afrika’yı ise daha da fakirleştirmektedir. Bu çalışma, Afrika’nın yaşam standartlarının ve daha iyi bir değişim olasılığının, güçlü Batı tarafından belirlenen mevcut açgözlü küresel standartlar çerçevesinde oldukça zayıf kaldığını vurgulamaktadır.


Mevcut Küresel Siyasi-Ekonomik Düzeni Anlamak


Amerika Birleşik Devletleri, yıkıcı şekilde zarar gören Batı’yı geri dönüşü olmayan bir çöküşten kurtararak zaferle çıkmış ve kısa sürede büyük destek programları aracılığıyla harap olmuş Avrupa’yı yeniden toparlamıştır. Bu kapsamda, Avrupa’nın yeniden inşasını amaçlayan kapsamlı bir program olan Marshall Planı yürürlüğe konmuş ve ABD, o tarihten itibaren tartışmasız şekilde küresel düzenin başını çekmiştir.


1940’lı yılların ortalarında Washington’un güçlü liderliği altında, Batı, ortak ekonomik çıkarlarını güvence altına alacak ve aşamalı olarak küresel bir siyasi düzen oluşturacak çabalar konusunda uzlaşmaya varmıştır. Bu çerçevede Bretton Woods Sistemi kurulmuş ve yeni siyasi-ekonomik düzen olarak adlandırılan bu sistem aracılığıyla savaş sonrası dünya, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB) ve daha sonra Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) dönüşen Genel Gümrük ve Ticaret Anlaşması’nın (GATT) geniş kapsamlı rejimleri altına alınmıştır.


Bugün geldiği noktada, bu güçlü kurumlar, küresel siyasi-ekonomik ekosistemi yönetmekte ve sağladıkları ayrıcalıklı avantajlar büyük ölçüde Küresel Kuzey’e fayda sağlamaktadır. Örneğin; dünya ticaretinin yüzde doksanını yöneten WTO, Batılı devletleri ve çoğunlukla Batı’nın sahip olduğu çok uluslu şirketleri kayıran en etkili serbest ticaret aracı olarak faaliyet göstermektedir. Benzer şekilde, IMF’nin temel işlevi, gelişmekte olan ülkelere borç vermek olup, Batı’daki güçlü devlet ve devlet dışı aktörlerin belirlediği siyasi-ekonomik politikaların bu ülkelere empoze edilmesi için etkili bir araç olarak kullanılmaktadır. IMF’ye üye olan gelişmekte olan ülkeler, borç alabilmek adına sanayileşmiş ülkelerin siyasi ve ekonomik tercihlerine uyum sağlamak zorunda bırakılmaktadır.


Bu bağlamda, hem IMF hem de WTO, ekonomi ve finansın birer araç olarak kullanıldığı, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan küresel düzeni yöneten siyasi kurumlar olarak değerlendirilmektedir.


Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Dünya İkilemi ve Batı’nın Ekonomik Çıkarları


Mevcut siyasi-ekonomik düzenin sürekliliğini sağlayan unsurları anlamak, II. Dünya Savaşı sonrası Batılı güçlerin benimsediği ve ısrarla sürdürmeye çalıştığı iki temel hedefi kavramak açısından kritik önem taşımaktadır. Bu hedefler, “gelişmiş” Batı’yı giderek daha zengin hâle getirmek ve “gelişmekte olan dünyayı” kontrollü bir şekilde yoksulluk içinde tutmaktan oluşmaktadır.


II. Dünya Savaşı’nın ardından geçen on yıllar boyunca, “gelişmiş/ileri/sanayileşmiş” olarak tanımlanan ülkeler neredeyse değişmeden kalmıştır. Dikkat çekici bir şekilde, bu ülkelerin sayısı artmamış veya azalmamıştır. Bu durum, iki temel faktöre dayanmaktadır. Birincisi, Batı merkezli ve Batı tarafından finanse edilen kurumlar (veya devlet dışı aktörler) tarafından belirlenen adaletsiz ölçütlerdir. Bu kurumların yayımladığı raporlar, dünyayı zengin ve yoksul olarak ikiye ayıran kategorileri değiştirmemiş, Batı’nın her zaman gelişmiş olarak tanımlandığı ve aynı ülkelerin onlarca yıldır bu kategoride yer aldığı bir tablo oluşturmuştur. İkincisi ise Batılı ülkelerin ve onların koruması altındaki çok uluslu şirketlerin, dünyanın geri kalanını, özellikle de Afrika’yı, yalnızca “gelişmekte olan” bir statüde tutmak adına sürdürdüğü karmaşık ve kesintisiz çabalardır.


Batı’nın kendi suretinde oluşturduğu ve hâlâ yönettiği bu ikiye bölünmüş dünya, doğal kaynaklar açısından son derece zengin olan Afrika kıtasını karmaşık siyasi ve ekonomik koşullara mahkûm etmektedir. Aşağıdaki paragraflar, Batı’nın Afrika’nın süregelen yoksulluğuna nasıl katkıda bulunduğunu ve bu süreçten nasıl zenginleştiğini özetleyen iki temel noktayı vurgulamaktadır.


İlk olarak, ABD’nin öncülüğünde Batı’nın Afrika’daki diktatörleri iktidarda tutma ve kıtanın kaynaklarının talan edilmesine olanak sağlama rolü gelmektedir. ABD eski Afrika İşleri Bakan Yardımcısı Cohen’e göre, Afrika’daki acımasız yöneticilerin uzun yıllar boyunca iktidarda kalması ve kıtanın sistematik şekilde yağmalanması, büyük ölçüde Batı tarafından desteklenmiştir. En önemlisi de, Brookings Enstitüsü’nün raporlarına göre, Batı’nın İsviçre UBS Bankası gibi finansal kuruluşları sayesinde Afrika’dan çalınan servet, yasa dışı finansal akışlar yoluyla Avrupa ve Amerika’daki bankalara aktarılmıştır.


İkinci olarak, Batı’nın Afrika kıtasını sürekli bir çatışma döngüsüne mahkûm etmedeki büyük rolü gelmektedir. Batılı büyük güçler, Afrika’nın sömürgecilik sonrası dönemde karşı karşıya kaldığı iç ve devletler arası istikrarsızlıkların başlıca sorumlularından biri olmaktadır. Batı’nın silah desteği ve finansal yardımları olmasaydı, Afrika kıtasındaki silahlı çatışmaların büyük ölçüde azalması ve kıtanın daha barışçıl bir duruma kavuşması muhtemel olacaktı. Mevcut raporlar, bu olumsuz durumun yakın gelecekte de devam edeceğini göstermektedir. Zira çatışmalarla ve yoksullukla mücadele eden bir Afrika, Batı için yönetmesi kolay bir kıta olmaktadır. Aynı zamanda, Afrika’nın doğal kaynaklarının Batı’daki sanayi üretimini besleyecek şekilde ucuza aktarılması da daha basit hâle gelmektedir.


Afrika’nın Yaşam Standartları İçin Elverişsiz Küresel Sistem


Mevcut küresel siyasi ve ekonomik etkileşim modeli sürdüğü sürece, Afrika’nın halkının uzun süredir devam eden yoksul yaşam standartlarını iyileştirmesi mümkün görünmemektedir. II. Dünya Savaşı sonrası kurulan ve büyük ölçüde Küresel Kuzey’i kayıran uluslararası düzenin, önümüzdeki on yıllar boyunca güçlü kalmaya devam edeceğine dair çeşitli göstergeler bulunmaktadır. Öte yandan, Afrika’daki devletler ve yerel aktörler, bu dışlayıcı ve açgözlü dünya düzeninin adaletsiz uygulamaları nedeniyle artan zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.


Örneğin; Afrika ülkeleri IMF’den borç alabilmek için satın alma güçlerini düşürmek zorunda bırakılmaktadır. Sadece son birkaç ay içinde, Afrika’nın en kalabalık üçüncü ülkesi olan Mısır, IMF’den 8 milyar dolarlık kredi alabilmek için para birimini yaklaşık %67 oranında devalüe etmek zorunda kalmıştır. Benzer şekilde, Afrika’nın en kalabalık ülkesi olan Etiyopya, IMF ve Dünya Bankası’ndan 10,7 milyar dolarlık kredi alabilmek için baskıya boyun eğmiş ve Etiyopya Birr’i, Ağustos 2024 itibarıyla ABD doları karşısında %60 oranında değer kaybetmiştir.


Bu tür haksız uygulamaların yol açtığı zararlar, kıtanın yaşam standartları üzerinde hem kısa hem de uzun vadede olumsuz etkiler yaratacaktır. Afrika, istikrarsızlıklar içinde daha iyi yaşam koşulları sağlamak için uzun yıllardır mücadele etmekte olsa da, Batı’nın mevcut adaletsiz ve baskıcı küresel düzeni korumaya yönelik politikaları, değişim umutlarını giderek daha karmaşık hâle getirmektedir.


Kaynaklar

The Reconstruction of the International Economic Order After the Second World War…: https://www.jstor.org/stable/40750364

Herman J Cohen (2015): The Mind of the African Strongman: Conversations with Dictators, Statesmen, and Father Figures- https://books.google.com.tr/books/about/The_Mind_of_the_African_Strongman.html?id=ss2FrgEACAAJ&redir_esc=y

The systems that support corruption in Africa: https://www.gisreportsonline.com/r/corrupt-leaders-africa/

Illicit financial flows in Africa- Drivers, destinations, and policy options: https://www.brookings.edu/wp-content/uploads/2020/02/Illicit-financial-flows-in-Africa.pdf

 

Comments


©2025, Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi (AKEM) resmi sitesidir. Tüm hakları saklıdır.

bottom of page