Yaklaşık on yıldır uluslararası ve bölgesel gündemi meşgul eden Etiyopya’nın Büyük Etiyopya Rönesans Barajı (GERD), değişkenlik gösteren bölgesel gündeme göre farklı yaklaşımlarla ele alınmaya devam ediyor. Bir su paylaşımı meselesinin çok ötesinde sömürgecilik mirası, jeopolitik çıkarlar, bölgesel ve kültürel hegemonya iddiaları kadar sorunun öne çıkan tarafları Mısır ve Etiyopya’da özellikle son dönemde yaşanan gelişmelerin de etkisiyle iç siyaseti ve kamuoyunu bir amaç etrafında birleştirmenin faydacı bir yolu haline gelmiş durumda. Ayrıca sorunun çözümünü daha da çetrefilli hale getiren dış aktörlerin tutumlarının göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Nil’in Vanası Etiyopya’nın Elinde
Etiyopya 18 Temmuz'da, barajın mansap su hacmi üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinden endişe duyan Mısır ve Sudan'ın güçlü itirazlarına rağmen, GERD rezervuarını doldurmanın ikinci aşamasında hedefine ulaştığını açıkladı. Mısır, konunun 8 Temmuz'da BM Güvenlik Konseyi'nde tartışılması için etkili bir şekilde diplomasi yürütmüş, konunun BMGK gündemine gelmesini sağlamıştı. Fakat, BM toplantısında Mısır'ın beklediği diplomatik zaferin aksine, Afrika Birliği'nin (AfB) anlaşmazlıkta en uygun arabulucu olduğunu bir kez daha teyit edilmiş oldu. ABD ve AB de dahil olmak üzere Batılı aktörler geçmişte olduğu gibi AfB uhdesindeki sürece desteklerini sundular. Asıl beklenmeyen tutum ise Rusya tarafında yaşandı. Moskova’nın, GERD konusunda askeri çözüme teşebbüs etmemesi hususunda Kahire’yi uyarması, iki ülke arasındaki güveni bir nebze de olsa zedeledi. Bu tutumun, Rusya’nın Afrika Boynuzu’ndaki siyasi ve ekonomik çıkarları ile doğrudan bağlantısı olduğu bir gerçek. Güvenlik Kurulu toplantısı öncesi Rusya ve Etiyopya arasındaki askeri iş birliği anlaşmasını hatırlamak süreci doğru okumamızda faydalı olacaktır.
Mısır, AfB liderliğindeki sürecin yavaş ilerlemesinden dolayı daha önceki müzakerelerde istediğini alamadı. Kahire, Etiyopya'nın baraj dolumu için beş ila yedi yıldan daha uzun vadeli planları öne sürmesi, rezervuarın doldurulacağı süre gibi kilit konularda anlaşmaya varılamamasına sebep oldu. Mısır ve Sudan’ın ortak teklifi ise baraj tamamlandığında Etiyopya'nın belirli bir miktar suyu serbest bırakmasını icbar eden bir anlaşmaya varılmasıydı. Enerji ve tarım sulaması gibi konuları ekonomik hedefleri doğrultusunda hayati konumda nitelendiren Etiyopya bu teklifi reddetti. Addis Ababa’nın kesin bir su miktarına bağlı kalmak istememesi bunun en önemli etkenleri arasında yer alıyor.
GERD: Etiyopya’nın birliğinin tutkalı
Refah Partisi'nin (PP) seçim zaferinden yeni çıkmış olan Başbakan Abiy Ahmed Ali’nin GERD konusundaki katı tutumundan geri adım atması pek muhtemel değil. Belki de PP ve muhalefet gruplarının üzerinde anlaştığı tek konu bu. Vergi mükelleflerinin gelirleri ve diasporanın katkılarıyla inşa edilen GERD, milli gurur ve özgüvenin bir simgesi haline gelmiş durumda. Abiy için bu, Etiyopya'nın iç sorunlarla karşı karşıya olduğu ve Batılı güçlerin Tigray eyaletindeki çatışma nedeniyle dış mali kaynakların donduğu bir zamanda önem arz ediyor. GERD, etnik gruplar ve bölgeler için muhtariyet çağrılarının genellikle Abiy'in pan-Etiyopya kimliği arayışının yerini aldığı, aksi halde parçalanmanın göz ardı edilemeyeceği siyasi manzarada Etiyopya milliyetçiliğinin katalizörüdür. Bu bağlamda Etiyopya'nın, birliğinin tutkalı haline gelmiş olan barajın önümüzdeki aylarda doldurulması konusunda önemli tavizler vermesi muhtemel görünmüyor.
“Öylesine değerlisin ki, tıpkı insanlığı kutsayan Nil gibi”
Mısır, Etiyopya'nın barajın Kahire'nin Nil'den gelen su kaynağını etkilemeyeceği iddiasına bölgesel dinamiklerin doğası gereği güvensizlikle yaklaşıyor. Ayrıca, Nil'in ülkenin tarım endüstrisinin ve diğer sektörlerin çoğunu beslemesi nehrin hem gerçek hem de sembolik önemini irdelememizi gerektiriyor. Nil'den gelen suyun azalması, buna bağlı olarak Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin siyasi konumu ve istikbali için çok olumsuz sonuçlara gebe durumdadır.
Etiyopya'da olduğu gibi, milliyetçilik Mısır'ın müzakerelerdeki tavrının da temel itici gücüdür. Bu bölümün alt başlığında Mısır Milli Marşı’nın bir bölümü bu bakımdan önemli kelimeleri bir araya getiriyor. Etiyopya, Mısır'a yeterli miktarda su sağlamayı taahhüt eden bir anlaşmaya razı olsa bile, halk Etiyopya'nın Mısır'ın suyu üzerinde doğrudan veya dolaylı kontrolünün olduğu gerçeğini kabullenmek istemeyecektir. Bu husus tarihi ve kültürel derinliğe sahip farklı çalışmaların konusu olmakla birlikte Nil’in bir su kaynağından ziyade Mısırlılar için hakimiyet ve kudretli imparatorluk geçmişinin sembolü olduğunu ifade edebiliriz. Buna bağlı olarak olumsuz bir gelişme sonrasında sorumluluk tamamen Sisi'nin omuzlarında olacaktır. Buna ilave olarak, son yıllarda çeşitli bölgesel teşebbüslerde kendisini güçlü lider olarak gösteren Sisi'nin GERD müzakerelerindeki konumu, sorunun gidişatını ve onun yerel ve bölgesel hakimiyet ve iktidarının sınırlarını da belirleyecektir.
Dış Aktörlerin Gölgesinde Nil Diplomasisi
Yukarıda belirtiğimiz zorluklar sebebiyle AfB, Mısır ve Etiyopya arasında ortak bir zemin bulmaya çalışırken zorlu bir görevle karşı karşıya bulunmaktadır. Bölgesel bir organ olarak, AfB’nin GERD anlaşmazlığını başarılı bir şekilde çözmesi, Afrika dışı müdahalenin tarihi olarak daha yaygın olduğu bir kıtada Afrika meselelerinde ana hakem olarak güvenilirliğini artıracaktır. Bununla birlikte, diğer bazı aktörler de süreçte önemli oyuncular olacaktır.
Birincisi, Sudan fiziksel ve mecazi olarak ortada kaldı. Son zamanlarda Etiyopya ile ortak sınırları konusunda yaşanan gerginlikler sebebiyle Mısır'ın yanında yer alsa da Sudan, mevsime bağlı sel baskınlarını düzenleme ve elektriğe erişimi artırmadaki potansiyel etkisi göz önünde bulundurarak GERD’i her zaman sessizce destekledi. Sudan’ın bundan sonra olası politika değişikliği Nil sorununu takip edenler bakımından sürpriz olmayacaktır.
Buna karşılık BM, ABD, AB ve hatta Dünya Bankası vasıtasıyla Batı, müdahale edebilme sınırlarına ulaşmış görünüyor. Abiy hükümeti, ABD ve AB başkentlerinden Tigray çatışmasına yönelik yükselen eleştirilere kulağını kapatmış durumda. Böyle bir ortamda onların iştirak edeceği müzakereleri kabul etmesi pek mümkün değil. Son dönemde Nil müzakerelerinin Afrika Birliği uhdesinde gerçekleşmesi gerektiğine yönelik ısrarı da bundan kaynaklanıyor. Batılı aktörlerce daha fazla mali kaynağın ülkeden çekilmesi tehdidi (ki Tigray'deki çatışma üzerine zaten uygulanmaya başlayan bu müeyyide seçilmiş programları duraklattı) Etiyopya'yı daha fazla baskı altına alabilir. Ancak bu, Etiyopya'nın ideolojik desteğini ve mali kaynak taleplerini Çin ve Rusya'ya kaydırmasıyla sonuçlanabilir. Birçok Batılı hükümet, Batılı güçler ile Çin ve Rusya arasında devam eden jeopolitik gerilimler arasında böyle bir sonuçtan kaçınmaya istekli olacaktır.
Buradaki en belirsiz güç, tüm taraflarla iyi ilişkiler sürdürme temayülü barındıran Birleşik Arap Emirlikleri'dir (BAE). BAE, Etiyopya ve Eritre arasındaki dönüm noktası kabul edilen 2018 barış anlaşmasına aracılık etmede etkili oldu; Sudan'ın çalkantılı geçişi sırasında kilit bir finansman kaynağı oldu; ve son yıllarda Mısır'da da önemli bir finansman ve yatırım kaynağı olarak öne çıktı. Tüm aktörlerle olan güçlü ilişkileri ve ekonomik etkileri göz önüne alındığında, BAE, kurumsal bir yapı olarak Arap Birliği'nin arabuluculuk yapması yönünde tercihte bulunmak suretiyle Sudan'ın mart ayında önerdiği gibi arabuluculukta da olumlu bir rol oynayabilir. Fakat bu noktada da Arap Birliği’nin GERD projesi konusunda Mısır'ın tarafını tutan yaklaşımını hatırlamak gerekiyor.
Yorumlar